[color=]Sıva Üstüne Sıva Yapılır mı? Sosyal Yapıların Katmanlarında Bir Yolculuk[/color]
Bazen bir binanın duvarına bakarken, yıllar boyunca üzerine atılmış katmanları fark ederiz: eski sıva, yeni sıva, çatlaklar, yamalar… Her biri bir dönemin estetiğini, el emeğini, imkânını ve niyetini taşır. İşte “sıva üstüne sıva yapılır mı?” sorusu da sadece bir inşaat meselesi değil; toplumun, kimliğin ve eşitsizliklerin üst üste binmiş katmanlarını düşündürür. Çünkü bazen, toplum olarak da sıva üstüne sıva yaparız — bastırırız, örteriz, güzelleştiririz ama alttaki çatlağı onarmadan yeni bir katman ekleriz.
[color=]Toplumsal Katmanlar: Sıvanın Altındaki Eşitsizlikler[/color]
Toplum, sınıf, cinsiyet ve ırk gibi eksenlerde bölünmüş bir yapı gibidir. Bir duvarın en alt katmanı, genellikle en fazla yükü taşıyan ama en az görünen katmandır. Kadınlar, düşük gelir grupları, etnik azınlıklar ve göçmenler bu görünmeyen tabakayı oluşturur. Üstteki sıvalar, yani egemen sınıflar, ayrıcalıklı erkeklik biçimleri veya beyazlık gibi sosyal üstünlük halleri, duvarın yüzeyini oluşturur; parlaktır, göz alıcıdır ama dayanıklılığını alttaki katmanlardan alır.
Birleşmiş Milletler Kadın Birimi’nin 2022 raporuna göre, dünya genelinde kadınlar erkeklerle aynı işi yaptıklarında ortalama %23 daha az ücret alıyor. Yani, ekonomik eşitsizlikler bir bina temeli gibi, toplumsal yapının bütün yükünü taşıyor. Aynı zamanda bu fark, sadece gelirle ilgili değil; toplumsal tanınma, fırsatlara erişim ve özsaygı gibi alanlarda da derin yarıklar oluşturuyor.
[color=]Toplumsal Cinsiyet: Duvarı Kim Sıvıyor, Kim Seyrediyor?[/color]
Kadınlar genellikle “onarma” işlerinde metaforik anlamda sık sık rol alırlar: aile içindeki duygusal emeği üstlenir, ilişkileri “düzeltir”, sosyal ilişkilerde arabulucu olur. Ancak kamusal alanda, bu onarıcı güç görünmezleşir. Erkeklerse, sıklıkla çözüm üretici, planlayıcı ya da yönetici rollerinde görülür. Bu fark, bireysel tercihlerden ziyade, sosyal normların ve tarihsel rollerin sonucudur.
Feminist sosyolog Arlie Hochschild’in “ikinci vardiya” kavramı, modern toplumda çalışan kadınların evde de görünmeyen bir iş yükünü sürdürdüğünü vurgular. Bu, adeta bitmeyen bir sıva işi gibidir — bir yeri tamamlarsın ama başka bir yerde kabarma başlar. Bu durum, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin sadece ekonomik değil, duygusal ve zamansal bir boyutu olduğunu da gösterir.
[color=]Irk ve Kimlik: Farklı Renklerde Sıvalar[/color]
Irkçılık ve etnik ayrımcılık da duvarın dokusuna işlenmiş başka bir katmandır. Toplumsal sistemlerde, “farklı” olarak etiketlenen gruplar, sıklıkla altta kalır — hem fiziksel hem sembolik anlamda. ABD’de yapılan bir 2021 Pew Research araştırması, siyah kadınların iş yerinde hem cinsiyet hem de ırk nedeniyle iki kat engelle karşılaştığını göstermiştir. Bu çifte baskı, onları sürekli “yeniden sıva yapmaya”, yani topluma kabul edilebilmek için kimliklerini yeniden biçimlendirmeye iter.
Türkiye bağlamında da benzer durumlar yaşanır. Kürt, Roman ya da göçmen kadınların deneyimleri, sadece toplumsal cinsiyetin değil, etnik kimliğin ve sınıfın da belirleyici olduğu çok katmanlı bir mücadeleyi yansıtır. Sıva, her toplumda aynı malzemeyle yapılmaz; kimi çamurla, kimi alçıyla, kimi ise kan terle karışık bir karışımla duvarını ayakta tutar.
[color=]Sınıf: Duvarın Maliyeti Kimin Cebinden Çıkıyor?[/color]
Sınıfsal farklar, toplumsal yapıdaki en kalın sıva tabakalarından biridir. Alt sınıflar, çoğu zaman emekleriyle duvarı ayakta tutarken, duvarın üstüne isimlerini yazamazlar. Bir inşaat işçisinin emeğiyle yükselen binalarda, o işçinin yaşamasına bile izin verilmeyen daireler olur. Bu görünmezlik, “sıva üstüne sıva yapılır mı?” sorusunu yeniden anlamlandırır: Evet, yapılır; ama bazen bir tabaka diğerini ezer, sesini boğar.
Sosyolog Pierre Bourdieu’nün “habitus” kavramı burada önemlidir. İnsanlar, doğdukları sınıfın getirdiği alışkanlıklar, zevkler ve davranış kalıplarıyla hareket eder. Bu, onların toplumsal merdivende ne kadar yükseğe çıkabileceklerini belirler. Dolayısıyla bazı sıvalar, daha doğarken daha kaliteli malzemeyle karılmış olur.
[color=]Erkeklik ve Çözüm Odaklı Yaklaşımlar[/color]
Toplumsal değişimin sürdürülebilir olması için erkeklerin de aktif özne olarak sürece dahil olması gerekir. Ancak bu katılım, “kahraman kurtarıcı” pozisyonundan değil, eşitlikçi bir ortaklık zemininden gelişmelidir. Örneğin, İsveç’teki “HeForShe” kampanyası kapsamında erkeklerin ev içi emeğe katılımı %30 artmıştır. Bu tür örnekler, sıva metaforunda “boşlukları birlikte doldurma” anlayışına işaret eder.
Toplumda erkekler, duvarın yüzeyini yeniden şekillendirebilir ama bunu alttaki katmanları bastırmadan, görünür kılarak yapmaları gerekir. Bu süreçte empati, bilgi ve duygusal farkındalık temel malzemelerdir. Sadece “kadın sorunlarını” değil, bu sorunların sistemsel kökenlerini anlamak gerekir.
[color=]Sosyal Onarım: Yeni Bir Sıva mı, Yoksa Eskiyi Sökmek mi?[/color]
Gerçek dönüşüm, bazen yeni bir katman eklemekten değil, eski sıvaları söküp duvarı yeniden nefes alır hale getirmekten geçer. Toplumlar, geçmiş hatalarını yüzeye çıkarabildikçe güçlenir. Tıpkı bir duvarın nemini dışarı atması gibi, sosyal sistemler de bastırılmış sesleri duydukça daha dayanıklı hale gelir.
Fakat bu, sancılı bir süreçtir. Alttaki katmanlar açıldığında çatlaklar görünür, toz dökülür, eski kabuklar soyulur. İşte bu noktada bireysel empati, kamusal politika ve kültürel değişim el ele yürümelidir. Eğitimde toplumsal cinsiyet eşitliği, iş yerinde adil ücret, medyada kapsayıcı temsiller gibi pratik adımlar, toplumun duvarını sağlamlaştıran harçlardır.
[color=]Düşündürücü Bir Soru: Yeni Sıvayı Kim Karacak?[/color]
Belki de asıl mesele, “sıva üstüne sıva yapılır mı?” değil; “yeni sıvayı kim, hangi malzemeyle ve hangi niyetle karıyor?” sorusudur. Toplum olarak, kırılgan duvarlarımızı yeniden sıvarken, alttaki katmanlara saygı göstermeyi öğrenmemiz gerekiyor. Çünkü hiçbir duvar, sadece üstteki sıva kadar sağlam değildir.
Siz ne düşünüyorsunuz? Yeni bir toplumsal yapı kurarken, geçmişin çatlaklarını gizlemek mi daha doğru, yoksa onları onarmak mı? Ve belki de en önemlisi, bu onarımın yükünü kim taşımalı?
Bazen bir binanın duvarına bakarken, yıllar boyunca üzerine atılmış katmanları fark ederiz: eski sıva, yeni sıva, çatlaklar, yamalar… Her biri bir dönemin estetiğini, el emeğini, imkânını ve niyetini taşır. İşte “sıva üstüne sıva yapılır mı?” sorusu da sadece bir inşaat meselesi değil; toplumun, kimliğin ve eşitsizliklerin üst üste binmiş katmanlarını düşündürür. Çünkü bazen, toplum olarak da sıva üstüne sıva yaparız — bastırırız, örteriz, güzelleştiririz ama alttaki çatlağı onarmadan yeni bir katman ekleriz.
[color=]Toplumsal Katmanlar: Sıvanın Altındaki Eşitsizlikler[/color]
Toplum, sınıf, cinsiyet ve ırk gibi eksenlerde bölünmüş bir yapı gibidir. Bir duvarın en alt katmanı, genellikle en fazla yükü taşıyan ama en az görünen katmandır. Kadınlar, düşük gelir grupları, etnik azınlıklar ve göçmenler bu görünmeyen tabakayı oluşturur. Üstteki sıvalar, yani egemen sınıflar, ayrıcalıklı erkeklik biçimleri veya beyazlık gibi sosyal üstünlük halleri, duvarın yüzeyini oluşturur; parlaktır, göz alıcıdır ama dayanıklılığını alttaki katmanlardan alır.
Birleşmiş Milletler Kadın Birimi’nin 2022 raporuna göre, dünya genelinde kadınlar erkeklerle aynı işi yaptıklarında ortalama %23 daha az ücret alıyor. Yani, ekonomik eşitsizlikler bir bina temeli gibi, toplumsal yapının bütün yükünü taşıyor. Aynı zamanda bu fark, sadece gelirle ilgili değil; toplumsal tanınma, fırsatlara erişim ve özsaygı gibi alanlarda da derin yarıklar oluşturuyor.
[color=]Toplumsal Cinsiyet: Duvarı Kim Sıvıyor, Kim Seyrediyor?[/color]
Kadınlar genellikle “onarma” işlerinde metaforik anlamda sık sık rol alırlar: aile içindeki duygusal emeği üstlenir, ilişkileri “düzeltir”, sosyal ilişkilerde arabulucu olur. Ancak kamusal alanda, bu onarıcı güç görünmezleşir. Erkeklerse, sıklıkla çözüm üretici, planlayıcı ya da yönetici rollerinde görülür. Bu fark, bireysel tercihlerden ziyade, sosyal normların ve tarihsel rollerin sonucudur.
Feminist sosyolog Arlie Hochschild’in “ikinci vardiya” kavramı, modern toplumda çalışan kadınların evde de görünmeyen bir iş yükünü sürdürdüğünü vurgular. Bu, adeta bitmeyen bir sıva işi gibidir — bir yeri tamamlarsın ama başka bir yerde kabarma başlar. Bu durum, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin sadece ekonomik değil, duygusal ve zamansal bir boyutu olduğunu da gösterir.
[color=]Irk ve Kimlik: Farklı Renklerde Sıvalar[/color]
Irkçılık ve etnik ayrımcılık da duvarın dokusuna işlenmiş başka bir katmandır. Toplumsal sistemlerde, “farklı” olarak etiketlenen gruplar, sıklıkla altta kalır — hem fiziksel hem sembolik anlamda. ABD’de yapılan bir 2021 Pew Research araştırması, siyah kadınların iş yerinde hem cinsiyet hem de ırk nedeniyle iki kat engelle karşılaştığını göstermiştir. Bu çifte baskı, onları sürekli “yeniden sıva yapmaya”, yani topluma kabul edilebilmek için kimliklerini yeniden biçimlendirmeye iter.
Türkiye bağlamında da benzer durumlar yaşanır. Kürt, Roman ya da göçmen kadınların deneyimleri, sadece toplumsal cinsiyetin değil, etnik kimliğin ve sınıfın da belirleyici olduğu çok katmanlı bir mücadeleyi yansıtır. Sıva, her toplumda aynı malzemeyle yapılmaz; kimi çamurla, kimi alçıyla, kimi ise kan terle karışık bir karışımla duvarını ayakta tutar.
[color=]Sınıf: Duvarın Maliyeti Kimin Cebinden Çıkıyor?[/color]
Sınıfsal farklar, toplumsal yapıdaki en kalın sıva tabakalarından biridir. Alt sınıflar, çoğu zaman emekleriyle duvarı ayakta tutarken, duvarın üstüne isimlerini yazamazlar. Bir inşaat işçisinin emeğiyle yükselen binalarda, o işçinin yaşamasına bile izin verilmeyen daireler olur. Bu görünmezlik, “sıva üstüne sıva yapılır mı?” sorusunu yeniden anlamlandırır: Evet, yapılır; ama bazen bir tabaka diğerini ezer, sesini boğar.
Sosyolog Pierre Bourdieu’nün “habitus” kavramı burada önemlidir. İnsanlar, doğdukları sınıfın getirdiği alışkanlıklar, zevkler ve davranış kalıplarıyla hareket eder. Bu, onların toplumsal merdivende ne kadar yükseğe çıkabileceklerini belirler. Dolayısıyla bazı sıvalar, daha doğarken daha kaliteli malzemeyle karılmış olur.
[color=]Erkeklik ve Çözüm Odaklı Yaklaşımlar[/color]
Toplumsal değişimin sürdürülebilir olması için erkeklerin de aktif özne olarak sürece dahil olması gerekir. Ancak bu katılım, “kahraman kurtarıcı” pozisyonundan değil, eşitlikçi bir ortaklık zemininden gelişmelidir. Örneğin, İsveç’teki “HeForShe” kampanyası kapsamında erkeklerin ev içi emeğe katılımı %30 artmıştır. Bu tür örnekler, sıva metaforunda “boşlukları birlikte doldurma” anlayışına işaret eder.
Toplumda erkekler, duvarın yüzeyini yeniden şekillendirebilir ama bunu alttaki katmanları bastırmadan, görünür kılarak yapmaları gerekir. Bu süreçte empati, bilgi ve duygusal farkındalık temel malzemelerdir. Sadece “kadın sorunlarını” değil, bu sorunların sistemsel kökenlerini anlamak gerekir.
[color=]Sosyal Onarım: Yeni Bir Sıva mı, Yoksa Eskiyi Sökmek mi?[/color]
Gerçek dönüşüm, bazen yeni bir katman eklemekten değil, eski sıvaları söküp duvarı yeniden nefes alır hale getirmekten geçer. Toplumlar, geçmiş hatalarını yüzeye çıkarabildikçe güçlenir. Tıpkı bir duvarın nemini dışarı atması gibi, sosyal sistemler de bastırılmış sesleri duydukça daha dayanıklı hale gelir.
Fakat bu, sancılı bir süreçtir. Alttaki katmanlar açıldığında çatlaklar görünür, toz dökülür, eski kabuklar soyulur. İşte bu noktada bireysel empati, kamusal politika ve kültürel değişim el ele yürümelidir. Eğitimde toplumsal cinsiyet eşitliği, iş yerinde adil ücret, medyada kapsayıcı temsiller gibi pratik adımlar, toplumun duvarını sağlamlaştıran harçlardır.
[color=]Düşündürücü Bir Soru: Yeni Sıvayı Kim Karacak?[/color]
Belki de asıl mesele, “sıva üstüne sıva yapılır mı?” değil; “yeni sıvayı kim, hangi malzemeyle ve hangi niyetle karıyor?” sorusudur. Toplum olarak, kırılgan duvarlarımızı yeniden sıvarken, alttaki katmanlara saygı göstermeyi öğrenmemiz gerekiyor. Çünkü hiçbir duvar, sadece üstteki sıva kadar sağlam değildir.
Siz ne düşünüyorsunuz? Yeni bir toplumsal yapı kurarken, geçmişin çatlaklarını gizlemek mi daha doğru, yoksa onları onarmak mı? Ve belki de en önemlisi, bu onarımın yükünü kim taşımalı?